Zor günler geçiriyoruz, kimse kolay olduğunu söyleyemez. Tarihi bir dönem belki de. Evlerimizdeyiz, belki bir süredir geliştirmek için epey enerji ortaya koyduğumuz bizi iyi tutan rutinlerimizden bir kopuş yaşadık, belki onlara tutunmaya çalışıyoruz ama zorlanıyoruz.
Belki de evlere girer girmez hemen kendimize bu süreç için iyi alışkanlıklar belirledik ve bu dönüşümden çok memnunuz. Onu bilemem. Ama bu süreçte gözlemlediğim ve wellness durumumuza tehdit oluşturabilecek bazı davranışlar fark ettim.
Gözlemlerimden ilki evde kalmayı dizi ve film arşivlerini kurutmak için kullanma davranışı. Bunu yazdığım için sanat karşıtı gibi görmeyin beni.
Ben bir koltuk ile veya yatağıyla adeta birleşip yerinden kalkmadan yaşamını adeta ordan idame ettirenleri kastediyorum.
(hocam yalnız yapımların da öyle kalitelileri ve merakta bırakanları varki adeta tuzak olacak seviyede başarılılar, yapımlara da sözüm yok tahmin edeceğiniz gibi).
Gel gelelim bu seyir şölenine bu şekilde kapılmak bizi nasıl etkilemekte ?
Nasıl etkiliyor bizi bu süreç?
Yemek düzenimiz etkilenebiliyor. Böyle bir döngüde besleyici öğün seçeneklerine yönelim hiç de kolay değil. Yemeklerimizi vücudumuzu canlandıracak, ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde değil geçiştirme olarak görme eğiliminin arttığını söylesem yanılmam sanırım.
Hele ki hal bu olunca tercih edilen glisemik indeksi yüksek işlenmiş rafine karbonhidratlar olabiliyor. Kan şekerimizin önlenemez dalgalanışıyla birlikte hormonal düzenimize zarar verebiliyoruz.
Aşırı insülin salgılanması, kan şekeri düşüklüğünde kortizolun da fazlaca salgılanmasına neden oluyor. Bu vücut yağlanmamızı artırmıyor yalnızca, aynı zamanda bağışıklık sistemimizi zayıflatıyor, mutluluk hormonlarımızın azalmasını beraberinde getirebiliyor.
Evde kalalım evet ama mutlu da kalalım değil mi? Yediklerimizin sadece bedenimiz için değil zihnimize olan etkilerini de bilim çok net şekilde açıklıyor artık.
İkinci gözlemim ise evden çalışma şekline geçişin, sabah kalkma zorunluluğunun olmayışının ve karantinanın yayılmakta olan psikolojisinden ötürü mü artık bilemiyorum uyku saatlerimizin ciddi anlamda ötelenmesi.
Melatonin günlük salgılanma periyodunu adeta hiçe sayıyoruz. Mavi ekran bağımlılığımız iyice arttı. Ve geç saatte yatıyoruz. 22:00-23:00 aralığında uykuda olmamız idealken siz kaçta yatıyorsunuz?
Ben oldukça zorlanıyorum erken yatma konusunda. “Erken yataaarım erken kalkaaaaaarım…” ilkokul şarkımızı hatırlıyorsunuzdur belki.
O şarkının bu cümlesi üzerine yüzlerce bilimsel makale yazılmış durumda.
İyi hissetmemiz ve bağışıklık sistemimizi desteklememiz için gün geçtikçe gücü daha da anlaşılan en güçlü antioksidanlardan biri olarak adlandırılan melatoninin döngüsüne destek olmamız şart.
Tüm bunlar kolay değil evet şu zamanlarda, disiplini elden bırakmamalıyız. Evlerimizde daha iyi hissetmek için bu iki hususu gözden kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum.
En son gözlemim hareket etme imkanımızın ev ortamıyla kısıtlanmış olması. Özellikle bu zamanlarda evde minimum 20dk , 3-4 gün kalp ritmimizi biraz olsun hızlandıracak zorlukta egzersiz yapıyor olmamız çok önemli.
Çünkü stress ile başa çıkmamızda Mutluluk hormonlarımızdan dopamin, serotonini kortizol seviyemizi dengelemek için kullanmamız hepimiz için çok faydalı bir yaklaşım olabilir.
Evde egzersiz konusunda benim şahsi görüşüm, instagram canlı yayınlara nazaran karşılıklı video etkileşiminin olduğu online egzersizleri tercih etmek.
Bir yandan egzersizlerimizi yaparken bir yandan da sosyal etkileşim içinde olmamız.Bu tercih sosyal mesafemizin getirdiği izolasyonu biraz olsun azaltmamıza da yardımcı olacaktır.
Tüm bunlar yine kişisel disiplinimizin önemine getiriyor bizi. Jim Rohn’un disiplin ile ilgili sözü bize çok şeyi anlatabilir. “Hepimiz hayatta iki tür acıdan birini çekmek zorundayız.
Disiplinin acısı ya da pişmanlığın acısı. ”Umarım tanrı disiplinin acısından başka bir acı göstermesin bizlere”.
Evde kalalım ama iyi kalalım, birlikte başaracağız.
Sevgilerimle,
Ali Can Ünlü
Pozitif Aktif Yaşam Merkezi
Marmaris